Bebeklerde Gelişim Süreci

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Süt çocukluğu dönemi, yeni doğan dönemini takiben en önemli evrelerden biridir. Bebeğin doğum sonrasında en hızlı büyüdüğü dönemdir. Süt çocuğunda ilk etapta en hızlı büyüyen bölüm baş iken, 6. aydan sonra göğüs çevresi, 9. aydan sonra da kolların ve bacakların büyümesi hızlanır. Beyin, sinir ve kasların gelişimi de paralel olarak devam eder. Çocuk önce başını tutabilir, sonra oturabilir, daha sonra da yürüyebilir. Çocuğun istemli hareketler yapma, anlama, etrafla ilgilenme, istediklerini belirtme yetenekleri gelişir.

Riskli doğan bebeklerin, düşük doğum ağırlıklı bebeklerin ve erken doğan bebeklerin nörolojik gelişimleri yakından izlenilmelidir. Bunun yanı sıra bebeğin veya çocuğun yaşıtlarından farklı olduğu veya daha önce yaptığı şeyleri artık yapamadığı düşünülüyorsa iseniz çocuk doktorunuzu uyarmanız yararlı olur.

Bebeğin, kaba ve ince motor gelişim basamaklarında gecikme varsa; 
• Bebek 3 aylık olduğunda henüz başını tam tutamıyor ise
• Bebeğin sağ ve sol kol ve/veya bacağını kullanımı arasında fark varsa
• 6 aylık bebek hala dönmüyor ise
• 8 aylık bebek hala bağımsız oturamıyor ise
• 12 aylık bebek hala tutunarak ayağa kalkmıyor ise
• 15 aylık bebek hala yürümüyor ise

Sosyal gelişim alanında gecikme varsa;
• 3 aylık bebek onunla ilgilenildiğinde sesler çıkarmıyor ve gülümsemiyorsa,
• 4 aylık bebek biri onunla oynadığında mutlu tepki vermiyorsa,
• 7 aylık bebek yabancıları yadırgamıyorsa,
• 12 aylık bebek el sallamıyor, iki eliyle alkışlamıyorsa

nörolojik bir sorundan şüphelenip, mutlaka bir hekime başvurmalısınız.

Dil Gelişimi
Dil gelişimi, çocuklarda bilişsel ve bedensel gelişime paraleldir. Çocuklarda dil ve konuşma gelişme geriliğiyle karşılaşılabilir. Bu durum; duyma sorunu, zeka geriliği, öğrenme güçlüğü, otizm, davranış sorunları, çevresinde düzgün konuşan kişilerin olmaması, yüz ve ağız sorunları (yarık damak, yarık dudak), beyin, kas ve sinir sistemi sorunları gibi nedenlerle oluşabilir. Çocukların herhangi bir yaşta konuşmasında veya sosyal gelişiminde gerileme olursa “Bekle ve gör, bir süre daha izle” düşüncesi hiçbir zaman geçerli değildir. Konuşma eğitimi gerekiyorsa, tedavide çok önemli bir dönem kaybedilebilir. Bu nedenle çocuğun dil ve konuşma gelişimi de yakından izlenmelidir.

Bebeğim Sağlıklı mı?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Bebeğiniz için herşey yolunda mı diye merak ediyorsunuz değil mi? Sağlıklı bebek izlemi, bebeklerin doğumdan itibaren özellikle 1 yaşına dek her ay gelişiminin izlenmesi, büyüme ve gelişmenin normal olup olmadığının kontrolü, koruyucu önlem olarak aşılarının yapılması, rutin kontrollerle her şeyin yolunda gidip gitmediğinin belirlenebilmesi çok önemlidir. Büyüme, kilo ve boydaki artışı ifade ederken; gelişim, bebeğin yaşına göre zihinsel özellikleri ve hareketlerinin uygun ilerlemeyi sağlamasıdır. Rutin kontroller, gelecekte karşılaşılabilecek olası sorunları önlemeye ve önceden tedbir almaya yarar.

İlk Muayene
Bebeğin ilk rutin muayenesi, genellikle doğumdan sonraki 2 hafta içindedir. Doktor, bebeğin kilo, boy ve baş çevresini ölçer, bebeğin bıngıldağını, kalp atışlarını, solunum seslerini, duyu organlarını, bacaklarını ve kollarını kontrol eder, bebekte yenidoğan sarılığı olup olmadığını inceler, göbeğin düşüp düşmediğini, iyileşip iyileşmediğine bakar. Ayrıca doğduğunda yapılmadıysa ilk muayenede hepatit B aşısı ile hipotiroidi ve fenilketonüri tarama testleri yapılır.

2 Ay Kontrolü
Bebeğin kilo, boy, baş çevresi ölçülür, 1. ay değerleriyle karşılaştırılır. Bebeğin bıngıldağı, duyu organları, beslenmesi ve bebeğin refleksleri kontrol edilir. Erkek bebekte testislerin torbaya inip inmediği kontrol edilir. Bebek genel bir muayeneden geçer. Bebeğin aşılarına devam edilir.

4 Ay Kontrolü
Bebeğin ölçüm değerleri alınır ve  bu aya göre normal değerlerle karşılaştırılır. Genel muayene yapılır ve bebeğin gelişimi kontrol edilir. Bu ayda diş çıkarmayla ilgili belirtiler başlayabilir. Bebeğin aşıları yapılır.

6 Ay Kontrolü
Genel muayene ile bebeğin büyümesi değerlendirilir. 6 ay bitimiyle  bebek ek gıdaya geçiş yapabilir. Bebeğin anne sütüne ek  yeni gıdalarla tanışma sürecine yönelik doktor, anneyi yönlendirecektir. Gerekli ise, demir takviyesine başlanabilir.

9 Ay Kontrolü
Genel muayene ile bebeğin büyümesi değerlendirilir. Beden ve motor gelişimine bakılır. Desteksiz oturup oturamadığı ve konuşmaya başlayıp başlamadığı kontrol edilir.

1 Yaş Kontrolü
1 yaş bebek için dönüm noktasıdır. İlk yıl geride kalmış ve bebek hızlı gelişim kaydetmiştir. Emekleme sonrası eşyalara tutunarak sıralamayı öğrenmiş ve hatta yürümeye başlamıştır. 1 yaş muayenesinde bebek, büyümesi ve gelişiminin ne durumda olduğunun tespiti için fiziki muayeneden geçirilir. Yapılması gereken aşıları yapılır.

Anne Sütü Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Anne ile bebek arasındaki en güçlü bağ, emzirme ve anne sütüyle bebeğin beslenmesidir. Dünya Sağlık Örgütü, ilk 6 ayda bebeğe yalnızca anne sütü verilmesini, 6. aydan itibaren uygun ek gıdalara başlanmasını, beraberinde emzirmenin 1.5-2 yaşına kadar sürdürülmesini öneriyor. Bebeklerimiz için en doğal ve en taze besin olan anne sütünden onları yoksun bırakmamak gerekir.

Bebeğin yeterli anne sütü aldığı nasıl anlaşılır? 
Bu konuda, en güvenilir gösterge, bebeğin rutin kontrollerde yeterince kilo almasıdır. İlk aydaki artışı değerlendirirken, ilk 15 gün önce biraz kayıp olacağı, yaklaşık 15 günde doğum kilosuna geri geleceği ve bundan itibaren kilo alacağı unutulmamalıdır. Diğer gösterge ise, bebeğin günde 8-10 kez bezini ıslatması, 2-4 defa kakasını yapıyor olmasıdır.

Emziren annelerin beslenmesi nasıl olmalıdır?
Annenin sütü bebeğin normal gelişmesine yetecek besin öğeleri gereksinmesinin tamamını karşılayan, ilk 6 ay tek başına yeterli olan uygun ve doğal besindir. Sağlıklı bir anne  günde ortalama 700-800 ml süt salgıladığı baz alındığında emziklilik döneminde günlük enerji gereksinmesine 500 – 750 kcal ek yapılmalıdır. Yeterli düzeyde anne sütü üretimi için yeterli miktarda sıvı almaya özen gösterilmelidir. Günlük alınan sıvı miktarı yaklaşık 3 litre olmalıdır. Bu miktar pratik ölçüler ile günde 12 bardak su, şekersiz komposto, limonata, süt, ayran şeklinde önerilmektedir. Ayrıca atan kalsiyum ihtiyacı için mutlaka günde 3 su bardağı kadar süt, yoğurt, ayran, kefir tüketilmelidir.

Emzirmede ne tür sorunlarla karşılaşılabilir?
Emzirme esnasında bebeğin ağız ve damak yapısındaki sorunlar, bebeğin biberon kullanımına alışmasının yanı sıra annenin göğsünde aşırı süt birikmesi ve doluluk, mastit ve meme uçlarında çatlama, abse ve enfeksiyonlar oluşabilir. Böyle durumlarda doktora başvurulmalıdır. Ayrıca bebek emmeyi öğrenip, memeye alışıncaya dek biberon kullanılmaması yararlı olacaktır.

Yeni Doğan Bebeklere Nasıl Bakım Yapılır?

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Yeni doğan bebeğinize nasıl bakım yapacaksınız? Tırnakları uzadı, burnunda sümük var veya göbek bağı kurudu? İşte tüm merak ettikleriniz:

Göz Bakımı
İlk günlerde bebeğin gözünde çapaklanma olabilir. Göz bakımında kaynatılmış ve soğumaya bırakılarak ılıtılmış su ve gazlı bez ya da ince tülbent kullanılabilir. Gözler içten dışa doğru, geriye dönüş olmadan silinir. Bezin temiz kısmı ile diğer göz silinir. Çapaklanmanın geçmemesi durumunda doktora başvurulur.

Kulak Bakımı
Kulak temizliğinde kulak çöpü ve sivri cisimler kullanılmamalıdır. Kaynatıldıktan sonra ılıtılmış su ve gazlı bez veya tülbentle bakım yapılmalıdır. Kulak kepçesi ve kulak arkasının görünebildiği kadarı silinmelidir.

Burun Bakımı
Burun içi tıkalı olduğunda ya da çok kuru ortamlarda burnu nemlendirmek için yapılır. Serum fizyolojik burun damlası kullanılır. Baş hafif geriye yatırılır, her iki burun deliğine 1’er damla damlatılır. Bebeğin ağzı kapatılarak burnundan nefes alması sağlanır. Uygulama sonrasında bebek hapşırabilir. Burnun temizliğinde peçete kullanılır.

Ağız Bakımı
Ağız içindeki süt kalıntılarını temizlemek, pamukçuk oluşumunu önlemek için yapılır. Bebek aç olmalıdır. Kaynatılıp ılıtılmış su ve gazlı bez veya tülbentle bakım yapılmalıdır. Bez parmağa sarılır, ağız içinde dil üzeri, yanak ve damak dairesel hareketlerle silinir. Ağız içindeki beyaz lekeler geçmiyorsa doktora başvurulur.

Göbek Bakımı
Göbek kordonu 7-10 gün içerisinde düşer. Günde bir kez yapılır. Göbek kordonu düştükten sonra 2 gün daha bakıma devam edilir. Göbek bakımında %70’lik alkol ve steril gazlı bez kullanılır. Göbek kordonunun altına gazlı bez yerleştirilir ve kordonun üzerine alkol dökülür ya da damlatılır. Göbek kordonu kurulanır ve daha sonra idrarla ıslanmaması bebeğin bezinin dışında bırakılır. Göbek kordonunun çevresi akıntı, kızarıklık, koku yönünden gözlemlenir.

Alt değişimi
Bebeğin beslenme öncesinde altı kontrol edilir. Kaynatılıp ılıtılmış su ve pamuk kullanılır. Islak mendil kullanılacaksa alkolsüz olanlar tercih edilmelidir. Kız bebeklerde alt temizliği yukarıdan aşağıya doğru yapılmalıdır. Erkek bebeklerde testislerin alt kısmının temizliğine dikkat edilmelidir. Silme sonrasında bebeğin altı ıslak bırakılmamalı, havlu ile kurulanmalıdır. Pudra kullanılmamalıdır. Kızarıklık durumunda pişik kremi kullanılabilir. Bebeğin altı ara ara açık bırakılarak havalandırılabilir.

Banyo
Bebeklere göbeği düşene kadar ve düştükten sonra iki gün boyunca silme banyo verilir. Banyo suyunun sıcaklığı 36-37 derece olmalıdır. Ölçülebiliyorsa derece ile, ölçülemiyorsa bileğin iç yüzü veya dirsek ile kontrol edilmelidir. Ortam ısısı 24-26 derece olmalı, banyo sırasında ısı yükseltilmelidir. Banyo yaptırılacak bebek aç olmalıdır. Bebeğin kıyafetleri banyo öncesinde hazırlanmalıdır. Bebek çıplak olduğu için ürküp ağlayabilir. Bebek istenilen sıklıkta yıkanabilir.

Bebeğin banyosunda bebek şampuanı kullanılmalıdır. Sabun bebeğin cildini tahriş eder. Bebek yıkanırken, su kaçmaması için kulakları kapalı tutulmalı, durularken yüzü yere bakmalı, kıvrım yerleri iyice kurulanmalı, nemli bırakılmamalıdır. Bebeğin cildinde pudra kullanılmamalıdır. Pudra pişik oluşumuna neden olmaktadır. Banyo sonrası bebeğin kuruluğunun engellenmesi ve rahatlaması için bebe yağı ile masaj yapılabilir.

Çocuklarda Öksürük

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Çocuklarda genellikle kış aylarında görülen öksürük, tek başına bir hastalık değil, birçok çeşitli rahatsızlıklarının temel bulgularından biridir. Öksürük, geniz akıntısı ve alerji gibi bir nedenle oluşabileceği gibi, üst solunum yolları ve akciğer enfeksiyonları gibi önemli hastalıkların belirtisi de olabilir.

Öksürük, bronşlar ve hava yollarında bulunan reseptörlerin uyarılmasına bağlı olarak oluşur. Bu bölgedeki yabancı cisim ya da mukusun atılmasına yönelik bir reflekstir. Bu nedenle sümük, balgam gibi maddelerin ciğerlere girmesini önlemek açısından koruyucu bir işlevi vardır. Yine öksürük, göğüsteki balgam ya da iltihapların dışarı atılmasına olanak sağlar. Bu açıdan öksürük, bir hastalık bulgusu olarak değerlendirilmelidir.

Öksürüğün Tedavisinin Gerekli Olduğu Durumlar 
Öksürük, vücudun doğal bir savunma mekanizmasıdır. Çok aşırı ve solunumu zorlayıcı olmadıktan sonra çocuklarda öksürüğe müdahale edilmemesi önerilir. Öksürük şuruplarının tedavide genellikle etkinliği yoktur. Ateş düşürücüler verilebilir. Bol sıvı ve iyi beslenme önemlidir. Daha büyük çocuklarda yatmadan önce buğu teneffüsü yönteminin uygulanması rahatlatıcı olabilir. Bir hafta sonra ateşi devam ediyorsa grip sinüzite, zatürre veya kulak enfeksiyonuna yol açmış olabilir. Bu nedenle çocuklarda öksürüğün yakından takip edilmesi gerekir.

• Öksürük, kuru ve balgam çıkartılmasını sağlamıyorsa,
• Kriz şeklindeyse,
• Yüksek ateş, öksürüğe eşlik ediyorsa,
• 3 günden uzun sürüyorsa,
• Gece öksürüğü, hastanın ve aile bireylerinin uykusunu engelliyorsa
• Kaburgaları saran kaslar, öksürük nedeniyle aşırı geriliyor ve acı veriyorsa
• Öksürük, çocuğun sarı ya da yeşil renkli balgam tükürmesine neden oluyorsa, Balgam, aşırı miktardaysa ve çıkarılamıyorsa
• Nefes alıp vermede zorlanılıyorsa uzman doktor muayenesi gereklidir.

Çocuklarda Ateş

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Çocuklarda ateş, genellikle viral hastalıklardan kaynaklanır ve bu hastalıkların bulgusudur. Isının yükselmesi, vücudun bağışıklık sisteminin organizmalarla savaşım süreciyle ilgilidir. Bu nedenle beden ısısını ölçmek, çocuğun hasta olup olmadığını anlamak için en iyi yoldur ve ecza dolabında derece (termometre) bulundurulmalıdır. Ateşin normale döndürülmesi, ateşe neden olan hastalığın tedavi edildiği anlamına gelmez.  Bakteriyel enfeksiyonlar, antibiyotik tedavisi gerektirir.

Çocuklarda ateş, sıvı kaybına ve ateşli havaleye neden olabilir. Yüksek ısı, bedenin terleme yoluyla aşırı sıvı kaybına yol açar. Kaybolan sıvı yerine konulmazsa, böbrek işlevleri olumsuz yönde etkilenebilir ve bedenin kimyasal dengesi bozulabilir. Genellikle 1-3 yaşları arasında görülen ateşli havale ise, 39.7 derecenin üzerindeki ateşe bağlı olarak oluşabilir. Bu nedenle düşürülemeyen yüksek ateş durumunda acilen doktora başvurulmalıdır.

Ateşin Nedenleri
• Enfeksiyonlar (Grip, üst solunum yolu enfeksiyonları, kızamık, kızamıkçık, suçiçeği, 5. ve 6. hastalık, kabakulak, sinüzit, orta kulak enfeksiyonu, bronşit, zatürre, idrar yolu enfeksiyonu, gastroenterit, menenjit vb.)
• Aşılar (Özellikle karma aşıların uygulanmasından sonra ateş yükselebilir.)
• Lösemi, lenfoma, metastatik hastalıklar
• İmmünolojik hastalıklar
• İnflamatuar hastalıklar
• Endokrin hastalıklar
• Metabolik hastalıklar
• Zehirlenme
• Doku Hasarı (Travma, diş çıkarma, yanık vb)
• Vücutta su kaybı
• İlaçlar
• Kan transfüzyonları
• Kafa travmaları
• Biyolojik ajanlar

Çocuklarda Ateş Ölçme
Ateş, derece (termometre) ya da elektronik ateşölçer ile ölçülebilir. Kulak, dil altı, koltuk altı ve anüs, vücutta ateşin ölçülebileceği yerlerdir. Koltuk altı ölçümleri, diğer ölçümlere göre  genellikle 0,5ºC derece daha düşüktür.

Ateş Sınır Değerleri
Ateşsiz: 34,4-37,9
Ateşli: 38-39,9
Yüksek ateşli: 40+

Çocuklarda ateş nasıl düşürülebilir?
Eğer çocuğun ateşi yoksa ve hasta hali sürüyorsa, 1 saat içinde ateşinin yeniden ölçülmesi gerekir. Özellikle 3 aydan küçük bebeklerde ateşi 38ºC’nin üzerine çıkarsa, acilen doktora başvurmalısınız.

Çocuğun ateşi yükselirken titremesi normaldir. Kalın giysiler, çocuğun ateşinin daha da yükselmesine yol açar. Bu nedenle çocuğa kalın giysiler giydirilmemeli, üzeri üşüdüğü gerekçesiyle örtülmemelidir. Eğer çocuk titriyorsa, bir çarşafla sarılabilir. Çocuğun ateşi, 39ºC’nin üzerine çıkıyorsa ısıyı hızla düşürmenin yolu da ılık duşa sokmaktır. Çocuğa ateş düşürücü parasetamol ilaç, 4-6 saatte bir verilir. Ateş, buna rağmen 38ºC’nin üzerinde seyrederse, doz aralığını 4 saatten 3 saate almak gerekir. Bu durumda ikinci bir ilaçla parasetamolün dönüşümlü kullanılması gerekir. Aktif maddesi ibuprofen olan ilaçlar, 3 saatte bir parasetamolle birlikte dönüşümlü kullanılmalıdır.

Hangi durumlarda doktora acilen başvurulmalıdır?
• Çocuk hiçbir şey yemiyorsa veya yediklerini kusuyorsa, ağlıyorsa ve halsizse çocuk yakından takip edilmelidir.
• Orta dereceli ateş (38-39,9) 24 saatten daha uzun sürerse ve ateşten başka burun akıntısı veya öksürük gibi başka hastalık belirtisi yoksa, ateşin neden kaynaklandığının bulunması gerekir.
• Çocuğunun ateşi, 39-40 derece ise ve düşmüyorsa, ateşli havale geçirme riskine karşı doktora başvurulmalıdır. Ateşli havale, genellikle çocuğun ateşi normalden çok yüksek ise oluşur.
• Çocuğun ateşi, orta derecede 2 günden daha uzun sürüyorsa ve ateş düşürücü ilaçlarla bile düşmüyorsa doktora başvurulmalıdır.

Ateşli Çocuğun Bakımı
• Uygun bakımın sağlanabilmesi için ateşe yol açan hastalığın nedeni belirlenmelidir. Genellikle ateş, hastalık sonucu ortaya çıkmıştır.
•  Hastalanan çocuk, normale dönene dek olabildiğince rahat tutulmalıdır.
• Tüm gereksiz giysiler çıkartılarak, çocuğun üzerinde yalnız bol bir pijama bırakılmalıdır.
• Yüksek ateşin bedende sıvı kaybına neden olabileceği düşünülerek çocuğa öncekinden daha fazla içecek verilmelidir.
• Ateşli çocuk, iştahsızdır. İştahı yerine gelince, kolay sindirilen ve lezzetli yiyeceklerle azar azar beslenmelidir.

Çocuklarda Nezle ve Grip

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Nezle
Halk arasında “soğuk algınlığı” veya “üşütme” olarak bilinir. Viral bir enfeksiyondur. Hastalığa üşütmek değil, genellikle bahar ve kış mevsimlerinde virüsler yol açar.

Anne ve babalar kış aylarında çocuklarını kalın ve sık giydirerek koruyacaklarını düşünürler. Oysa soğuk algınlığının üşütme ile bir bağlantısı yoktur. Çocukları korumak için mümkün olduğunca soğuk algınlığı olan kişilerden uzak tutmak yararlıdır. 3 aydan küçük bebekleri soğuk algınlığından korumanın en iyi yolu, odanın sık sık havalandırılması, kalabalıktan kaçınılması ve hijyen kurallarına uyulmasıdır. Yetişkinlerde ve yaşça daha büyük çocuklarda hafif geçebilecek soğuk algınlığının, bebekleri daha ciddi etkileyebileceği unutulmamalıdır.

Hapşırık veya öksürükle yoluyla yayılan damlacıklarla bulaşır. Burun akıntısı, burun tıkanıklığı, boğaz ağrısı, kuru öksürük, halsizlik ve vücut ağrıları genel belirtilerdir. Bazı çocuklarda çok hafif bir ateş görülebilir. Ancak, ateş 38 derecenin altındadır.

Virüs enfeksiyonun neden olduğu bu rahatsızlığın giderilmesinde antibiyotikler etkisizdir. Soğuk algınlığı tedavisinde antibiyotiğin hiçbir yararı yoktur. Çocuğun dinlenmesi, rahatlatıcı ve ağrı kesici ilaçlar ile oda havasının nemlendirilmesi ve bol sıvı alımı önerilir. Üşütmeye karşı bağışıklık kazanılmaz. Ancak çocuk büyüdükçe bu rahatsızlığa giderek daha az yakalanacaktır. Rahatsızlık genellikle bir hafta içinde iyileşir.

Grip
Grip, özelikle kış mevsiminde oluşan bir solunum yolu enfeksiyonudur. Gribi soğuk algınlığından ayıran bulgular; kas ve eklem ağrısı, halsizlik, yüksek ateş ve baş ağrısıdır. Grip, soğuk algınlığından daha ağır geçirilir, daha bulaşıcıdır. Bazen solunum yolları ile sınırlı kalmaz ve orta kulak, kalp, karaciğer gibi diğer organları da etkileyebilir.

Öksürük veya hapşırık yoluyla yayılan damlacıklarla taşınan viral bir enfeksiyondur. Üst ve alt solunum yollarına yerleşen grip virüsleri, hızla çoğalır ve yayılırlar. Tedavisi semptomatiktir. Antibiyotiklerin faydası yoktur. “Dekonjestan” adı verilen ve burun tıkanıklığını gideren ilaçlar, ağrı kesici ateş düşürücüler kullanılır. Hastanın yeterli sıvı alamadığı ve kusmanın eşlik ettiği durumlarda damar yolundan sıvı tedavisi gerekebilir.  Sık ve ağır solunum yolu enfeksiyonu geçiren veya sistemik hastalığı (kalp, solunum yolları hastalıkları gibi) olan çocuklara önerilmektedir. Etkinliği çocuklarda %60-70 civarındadır. Yani aşılanan çocuklarda da grip geçirilebilir. Aşının bir yaştan itibaren sonbahar aylarında yaptırılması önerilmektedir.

Çocuklarda Bulaşıcı Hastalıklar

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Çocuklar, bağışıklama yöntemlerinin gelişimiyle bulaşıcı hastalıklarla geçmişe oranla daha az karşılaşılmaktadır. Bulaşıcı hastalıklara karşı çocuklarda aşı, etkin bir yöntemdir.

Kızamık
Genellikle kış ve ilkbahar mevsimlerinde görülür. Etkeni kızamık virüsüdür. Koruma amacıyla kızamık aşısı, mutlaka her çocuğa zamanında yaptırılmalıdır. Kızamık, vücutta kırmızı döküntü, ateş ve öksürüğe neden olan çok bulaşıcı bir hastalıktır.  Tanı için mutlaka doktor kontrolü şarttır. Kuluçka dönemi 8-12 gündür. Vücuttaki döküntüler başlamadan 2 gün önce ve döküntüden 4 gün sonrasına kadar bulaşıcılık sürer. Damlacık yoluyla bulaşır. Döküntü öncesinde 1-2 gün süreyle ateş, burun akıntısı, gözlerde sulanma ve kuru öksürük görülür, bazen ishal olabilir. Ağız içinde yanakların iç kısmında küçük beyaz lekeler oluşur. 1 hafta süreyle hastalık etkisini sürdürür. Hastalık süresince çocuk yakından izlenilmeli, ateşi kontrol altında tutulmalı, dinlenmeli ve bol bol sıvı tüketmeli, azar azar beslenmelidir.

Kızamıkçık
Genellikle kış ve ilkbahar mevsimlerinde görülür. Koruma için aşı önemlidir. Tedavisi yoktur. Bir kez geçirdikten sonra bağışıklık kazanılır. Etken, Rubella virüsüdür. Doğrudan ya da damlacık yoluyla bulaşır. Kuluçka dönemi, 14-21 gün arasıdır. Bulaşıcılık dönemi ise, döküntülerin başlamasından önceki 1 hafta ve döküntülerden sonraki 1 haftalık dönemdir. Hafif ateş ve boyundaki lenf bezlerinde şişlik olabilir. Yüzde pembe renkli  döküntüler şeklinde başlar ve tüm vücuda yayılır. Bu durum, 4-5 gün sürer.

Kızıl
Vücutta deride döküntülere neden olan, glomerülonefrit ve romatizmal ateş gibi çok önemli komplikasyonlara yol açabilen bulaşıcı bir hastalıktır. Öksürük, aksırık ve damlacık enfeksiyonu şeklinde görülen kızıl hastalığı, özellikle okul çağındaki çocuklarda yaygındır. Kuluçka süresi 2-5 gündür. Bulaştıktan sonra ateş, boğaz ağrısı, bulantı ve kusma belirtileridir. Bu durumu izleyen 1-2 gün içinde, deride kırmızı leke ve çizgiler oluşur. “Kızıl döküntüsü” denilen cilt bulguları, el ve parmaklarda soyulmaya neden olur. Dilin çilek görünümünü alması, bademciklerin beyaz leke ve iltihapla kaplanması,  hastalığın sık karşılaşılan belirtilerindendir. Bulaşma enfekte insanla doğrudan temasla olur.

Suçiçeği
Genellikle kış ve ilkbahar mevsimlerinde görülür. Aşıyla koruma sağlanabilen bir hastalıktır. Bu nedenle aşı programına mutlaka uyulmalıdır. Virüs, daha ilerleyen yaşlarda zona hastalığına dönüşebilir. Damlacıklar yoluyla havadan bulaşır. Kuluçka dönemi, 14-16 gündür. Mikrop bulaştıktan sonra, ilk belirtiler; hafif ateş, halsizlik, iştahsızlık ve kaşıntıdır. 1-2 gün içinde özellikle yüz ve saçlı deriden başlayan, önce kırmızı leke şeklinde olup, daha sonra sivilceye dönüşen ortası sulu kabarcıklar belirir ve tüm vücuda yayılır. Bunlar, yaklaşık 8 saat sonrasında kabuklanmaya başlar. Döküntüler, genellikle 5-20 gün devam eder. Hastalık süresince çocuk, kontrol altında tutulmalı ve çocuğun odası sık sık havalandırılmalıdır.

Kabakulak
Tükürük bezlerinde şişliğe yol açan viral bir  enfeksiyondur. Özellikle 2-12 yaş arası aşısız çocuklar risk altındadır. Bu nedenle koruyucu olarak aşı önemlidir. Genellikle çocuklarda görülse de erişkin yaşlarda da hastalık geçirilebilir. Etkeni kabakulak virüsüdür. Kuluçka dönemi, 2-3 haftadır. Genellikle ateş, iştahsızlık, halsizlik ile başlar, tükürük bezinin şişmesiyle yanakta kulak altında şişkinlik oluşur. Çocuk; çenesinde ağrı, yutma güçlüğü ve ağız kuruluğu hisseder.  Hasta ile yakın temasla, solunum yoluyla ve aynı bardak, çatal ve kaşığın kullanılmasıyla bulaşır. Bulaşıcı dönem, şişliğin başlangıcından 1 gün  öncesi itibariyle 9 gün boyunca devam eder. Hasta ile temastan 2-3 hafta sonra, mikrobu alan diğer kişide de belirtiler başlar. Hastalık süresince çocuk, kontrol altında tutulmalı ve çocuğun odası sık sık havalandırılmalıdır.

Boğmaca
Çok bulaşıcı bir hastalıktır. Damlacık yoluyla bulaşır. Kuluçka dönemi, 7-10 gündür. Hastalığın başlangıcındaki dönem, bulaşıcılığın en fazla olduğu dönemdir. Bulaşıcılık dönemi, 30-40 gün daha devam eder. Aşı ile sağlanan bağışıklık, 5-7 yıl kadar sürer. Dolayısıyla koruyuculuk süresi bitiminde yeniden aşı olunması yararlıdır. Önce kuru öksürük ve hafif ateş görülür. 1-2 hafta içinde nöbet şeklimde öksürük krizi, öksürme esnasında ciltte kızarma, morarma ve terleme olabilir. Çok küçük bebeklerde solunum durması olabilir. Öksürük sonrası genellikle kusarak balgam çıkarılır. Mutlaka doktor kontrolü şarttır. Bebeklerin hastanede gözetim altında tutulması gerekebilir.

5 . Hastalık
Beşinci hastalıkta etken, parvo virüsüdür. Döküntülü bir hastalıktır. Özellikle 5-15 yaş arası çocuklarda görülür. Çocuklarla temasta olan, önceden bu virüsle karşılaşmamış yetişkinlerde de görülebilir.Kuluçka dönemi 4-14 gün kadardır. Başlangıçta nadiren eklem ağrıları, hafif ateş olabilir. İlk bulgu, yüzde yoğun kızarıklıktır. Daha sonra kol ve bacaklarda kızarıklık ve sonrasında döküntü görülür. Döküntü, 3 hafta içinde kaybolup tekrar oluşabilir. Aşısı ve tedavisi yoktur.

6 . Hastalık
Altıncı hastalıkta etken, herpes virüsüdür. Döküntülü bir hastalıktır.  Sıklıkla 3-18 aylık bebeklerde görülür. Kuluçka dönemi 5-15 gündür. İlk bulgular; yüksek ateş, huzursuzluk ve iştahsızlıktır. Ateş düşürücü alınca, bebeğin biraz daha keyifli olduğu görülür. Yüksek ateşli dönem, 3-4 gün sürebilir. Daha sonra aniden ateş kaybolur ve özellikle gövde, boyun ve kollarda kırmızı döküntü görülür. Döküntü başladığında, bebekte başka bir hastalık belirtisi kalmaz ve ateş düşer. Bağışıklık sistemi normal olan çocuklarda, herhangi bir komplikasyona yol açmaz. Döküntü 1-2 günde kaybolur.

Çocuklarda İshal

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

İshal Nedir?
İshal; günlük dışkılama sayısının artması ve kıvamının sulu olması ile karakterli bir durumdur. İshal aynı zamanda “sulu dışkılama” olarak da adlandırılır. Özellikle 6 ay ile 2 yaş arasında olmak üzere çocuklarda sık görülür. İshalli hastalıkta en ciddi tehdit, dehidratasyondur. Aşırı dışkılama ve kusma ile su ve elektrolitlerin (sodyum, klor, potasyum ve bikarbonat) önemli düzeyde kaybına bağlı olarak ciddi elektrolit dengesizliği meydana gelir ve zamanında yerine konmadığında ölüm tehlikesi oluşabilir.

İshale neden olan pek çok durum vardır. İshal, mikrobik olabileceği gibi mikropların salgıladığı toksinler, antibiyotikler, çeşitli ilaçlar, bazı mide-bağırsak hastalıkları, bazı hormonal hastalıklar, tümoral durumlar, ani ve aşırı ısı değişiklikleri, heyecan, üzüntü, korku nedeniyle de oluşabilir. Yaz ishalleri genelde mikrobiktir.

İshal Neden Önemlidir?
İshal; çoğu kez kusma ile birlikte görülür. İshal ve kusmanın beraber olması vücudun susuz ve bazı kimyasal maddelerden (elektrolitler ve çeşitli mineraller gibi) yoksun kalmasına yani dehidratasyona neden olur.

Vücuttan su ve gerekli kimyasal maddelerin kaybı sonucu, ağır klinik tablolar (böbrek yetmezliği ve ölüm gibi) görülebilir.

Eğer bir ishal atağı, 14 günden kısa sürmüşse, bu akut ishaldir. Akut sulu ishal, dehidratasyona yol açabilir ve malnütrisyonu (beslenme bozukluğu) kolaylaştırabilir. Akut ishalde ölüm nedeni genellikle dehidratasyondur.
Eğer ishal 14 günden daha uzun sürerse, bu inatçı ishaldir. İshal olgularının yaklaşık %20’si inatçı ishale dönüşebilir. İnatçı ishal, genellikle beslenme sorunlarına yol açar ve ölüm nedeni olabilir.

İshal Nasıl Bulaşır?
En yaygın bulaşma yolu, kontamine (temiz olmayan) suların tüketilmesidir. Sıcaklıklardaki artışla beraber su ihtiyacı da buna paralel artar. İnsanlar bu nedenle yaz aylarında daha çok su tüketirler. Çoğunlukla da güvenilir olmayan su kaynaklarından su kullanılması, bu sularla yıkanan sebze ve meyvelerin tüketilmesi ile ishaller ortaya çıkar. Kontamine sularla yıkanmış-hazırlanmış ya da hijyenik olmayan şartlarda hazırlanmış-saklanmış gıda maddelerinin tüketilmesi de önemli bulaşma yollarındandır. Bulaşmada önemli etkenlerden bir diğeri de kişisel hijyen kurallarına dikkat edilmemesidir. Hijyen standartlarının düşük olduğu şartlarda etkenler kişiden kişiye kolayca yayılabilir. Kirli sulardan yakalanmış balık ve deniz ürünleri de akut gastroenteritler için kaynak olabilirler.

Özellikle hijyen koşullarının kötü olduğu, kişilerin temizlik alışkanlığının az olduğu, kirli sular, açık tuvaletler, açıkta satılan yiyeceklerin ve sinek, böcek, fare gibi canlıların çok olduğu yerlerde ve genellikle yaz aylarında sık görülürler.

İshal Tanısı Nasıl Konur?
Gastroenterit vakalarının tanısında dışkının çeşitli yöntemlerle incelemesi yapılmalıdır.

Ne zaman sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır?
• Ağızdan beslenememe
• Hastalık durumunun ağırlaşması
• Ateşlenme
• Dışkıda kan
• Yeterli sıvı alamama gibi durumlarda acilen sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır
.
İshal Nasıl Tedavi Edilir?
Uygun antibiyotik ya da antiparaziter tedavi ile birlikte ağızdan ya da damar yolu ile yeterli sıvı desteği verilerek, sıvı-elektrolit dengesinin düzeltilmesi sağlanır.
İshal için ek sıvı verilmesi ve beslenmenin sürdürülmesi yani rehidratasyon çok önemlidir.

Antibiyotikler çoğu ishal olgularının tedavisinde etkin değildir. Ender olarak yarar sağlar, bazen de durumu daha da ağırlaştırabilirler. Gereksiz antibiyotik kullanımı bazı patojenlerin direncini arttırabilir.

İshallerle İlişkili Risk Faktörleri Nelerdir?
• Seyahat
• Kreşler ve okullar
• Huzurevi ya da bakım evleri,
• Bazı kronik hastalıklar (AIDS gibi)
• Antibiyotik kullanımı
• Diğer ilaçlar (kanser ilaçları gibi)
• Temizliğinden emin olunmayan yiyeceklerin yenmesi ve suların içilmesi
• Evde hayvan beslenmesi
• Deniz ürünlerinin tüketimi

İshalden korunmak için;
• Eller uygun şekilde yıkanmalıdır.
• Özellikle yemek öncesi ve sonrası, tuvalet sonrası, bebeklerin beslenmesi ve alt temizliği öncesi ve sonrası muhakkak eller bol su ve sabunla yıkanmalı,
• Sokakta ya da açıkta satılan ve kaynağı bilinmeyen yiyecekler tüketilmemeli,
• Besinlerin hazırlanmasında ve saklanmasında gerekli kurallara uyulmalı,  • Besinlerin bozuk olup olmadığı kontrol edilmeli,
• Özellikle meyve ve sebzeler yenmeden önce temiz su ile iyice yıkanmalı,
• Su kesintileri sonrasında ilk gelen su mümkünse kullanılmamalı,
• İçme suyu olarak temiz su kullanılmalı, temizliğinden emin olunmayan sular içilmemeli, şüpheli durumlarda su kaynatılmalı veya filtre edilmelidir.
• İçme suların temizliği için, kaynatma da çok etkili bir yöntemdir. Suyun kaynamaya başlamasından sonra 20 dakika daha kaynatılması, gerekli temizliği sağlayacaktır.
• Şebeke suyunun ve gerekiyorsa evlerde, okullarda, işyerlerinde bulunan depolardaki suların kontrolü ve klorlanması yapılmalıdır
• Su ve besinler yoluyla bulaşan hastalıklardan korunmanın en etkin yolu, çevre koşullarının düzeltilmesidir.
• Umuma açık yerlerde (okul gibi) tuvaletler temiz olmalı, mutlaka su ve sabun bulunmalıdır.
• Yerlerin, tuvaletlerin vs. temizliğinde çamaşır suyu kullanılması (1 ölçü çamaşır suyu ile 9 ölçü suyun karışımı) sağlanmalıdır.

Çocuklarda Kalp Hastalıkları

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Çocuklarda kalp hastalıkları, rahatsızlığın türüne göre değişen bulgular gösterebilir. Doğuştan kalp hastalıklarında genellikle bebeklikte belirtiler ortaya çıkar. En sık karşılaşılan bulgular; bebeğin sık ve zor nefes alması, emzirme esnasında ve yorulması, kilo alamaması, ağız çevresinde, dilde ve tırnak diplerinde morarma görülmesidir.

Bazı bebeklerde bu belirtiler olmadan olağan muayeneler esnasında doktorun kalbi dinlemesiyle duyduğu üfürüm, önemli bir bulgudur. “Üfürüm”, kalp atışları arasında kalpte “üfleme” şeklinde farklı bir sesin duyulması durumudur. Şiddetli üfürüm,  kalp hastalığının bulgusu olarak kabul edilebilir ancak her zaman kalp hastalığına bağlı değildir. Sağlam kalpte de üfürüm duyulabilir; kalp hastalığı tanısı için ekokardiyografi gibi tetkiklere başvurulur.

Çocuklarda kalp hastalıkları; “doğuştan (konjenital)” ya da  daha çok çevresel faktörlerin etkisiyle “kazanılmış (edinsel)” olarak iki gruba ayrılabilir. Yetişkinlerin aksine çocukluk çağındaki kalp hastalıkları, genellikle doğuştan gelir.  Doğuştan kalp hastalıkları (DKH) tüm doğumların % 1’inde görülen ve bebeklerde en sık tespit edilen anomalilerdir. Bu hastalıkların anne karnında tanısı, bazen de tedavileri mümkündür.

Çocuklarda kalp hastalıklarının tanısı için dikkatli bir genel ve kalp muayenesini takiben;

• EKG, telekardiyografi (hastanın ayakta, röntgen tüpüne 2 m uzaklıkta göğüs filminin çekilmesi), Ekokardiyografi, gibi tetkiklerle muayene bulgularının sağlaması yapılır.
• Eğer hasta bir enfeksiyon geçiriyor ise, soluk görünüyor ise, hemogram ve biyokimyasal analizler veya daha etraflı kan tetkikleri yapılır. Özellikle doğuştan kalp hastalıkları için kateter-anjiokardiyografi, MR (magnetic rezonans) tetkikleri de yapılmaktadır.
• Ritm bozukluklarında 24 saatlik HOLTER EKG ve hipertansiyon durumunda HOLTER-kan basıncı ölçümleri yapılmalıdır.

Çocuklarda kalp hastalıkları; tam teşekküllü, bünyesinde çocuk kalp uzmanı, çocuk kalp cerrahisi ekibi ve uygun teknik koşulları olan hastanelerde incelenip tedavi edilmelidir.

KAZANILMIŞ (EDİNSEL) KALP HASTALIKLIKLARI

Genellikle 5-15 yaş arasında görülen romatizmal kardittir. 5 yaşında veya daha önce kalp tutuluşu oranı yüksektir. Kız çocuklarında MİTRAL, erkek çocuklarda AORTA kapağı tutuluşu ön plandadır. Disiplinli bir tedavi ile hastalık bulguları minimuma indirilebilir veya kaybolabilir. Ağır olgularda kalp cerrahi tedavisi gerekebilir. Süt çocukluğu döneminde (1 ay – 2 yaş) geçirilen gripal enfeksiyonlar, pnömoni, viral bronşit ve çocukluk hastalıklarının (kızamık, kızamıkçık, kabakulak, boğmaca, çocuk felci, su çiçeği) kuluçka veya iyileşme döneminde “kalp kası hastalıkları (miyokardit)” veya “kalp zarı hastalıkları (perikardit)” görülebilir. Günümüzde çocukluk hastalıkları, aşılarla tamamen temizlenmiş veya minimuma indirilmiş durumdadır. Ancak, süt çocuğu dönemi ve bütün yaş dönemlerinde, aşılanmayı disiplinli, çok sıkı şekilde kontrol etmek gerekir.

DOĞUŞTAN KALP HASTAKLARI

Çocuk kardiyolojisi, fekondasyonun 14. gününden itibaren başlar. Gebeliğin 14. gününden itibaren, embriyo gelişiminde, pulsasyon gösteren kan damarları, ilerleyen dönemlerde kalbi oluşturur. Gebeliğin 16. haftasından itibaren, fötal ekokardiyografinin yardımı ile fotüs kalbi incelenebilir.

Doğuştan kalp hastalıkları, tüm doğumların % 1’inde görülen ve bebeklerde en sık tespit edilen anomalilerdir. Çocukluktaki kalp hastalıklarının %8-%12’sini oluşturmaktadır. Kalıtımdan daha baskın olarak çevresel faktörler (yoksulluk, açlık, hijyenik faktörlerin eksikliği) ön plandadır. Hamilelikte aktif veya pasif sigara kullanımı, embriyo veya fötus damarlarında patolojik değişikliklere neden olmaktadır.

Doğuştan kalp hastalıkları, bebeğin anne karnındayken kalbin normal gelişim sürecini tamamlayamamasından kaynaklanır. Akraba evliliği, anne veya babanın doğumsal bir kalp rahatsızlığının bulunması, gebeliğin özellikle ilk 3 ayında geçirilen çeşitli enfeksiyonlar, gebelikte radyasyona maruz kalınması, annenin diabet oluşu, annede ağır beslenme bozukluğu, çevresel yetersizlikleri (selenyum eksikliği vb.) ve çeşitli genetik hastalıklar, doğuştan kalp rahatsızlıklarında risk faktörleridir.

Doğuştan kalp hastalıkları, kalbin iskelet dokusunu (matrix) tutarsa: daha çok kapak hastalıkları görülür. Mitral stenozu, mitral kapak atrezisi, aorta valv stenozu , atrezisi, bikusbit veya unikusbit aortic kapak, pulmoner stenoz ve atrezisi gelişebilir. Ayrıca kalıtsal mitral valv prolapsusu (MVP) da kalbin matriksinin gelişmesi sırasında oluşmaktadır. MVP, daha çok anneden çocuklara kalıtımla geçmekte, mitral kapakta ilerleyen yetersizliğe neden olarak, cerrahi tedaviye ihtiyaç duyulmaktadır. Kazanılmış MVP olguları, romatizmal kardit olgularının bir komplikasyonu olarak karşımıza çıkabilir.

Ülkemizde sıklıkla görülen doğumsal kalp hastalıklarının başında “kalpte delik” olarak bilinen doğumsal kalp anomalileri gelmektedir. Karıncık ve kulakçıklarda görülen gelişme bozuklukları, karıncık ve/veya kulakçıklar arasındaki delikler, kalbin göğüs kafesindeki yerleşim anomalileri (sağda, solda veya göğüs kafesinin ortasında yerleşme), kalbe giren ya da çıkan damarlarda görülen problemler, kalp kapakçılarında darlık ve/veya yetersizlikler ve koroner damar anomalileri de doğumsal kalp hastalıklarındandır.

Kardiyomiyopati
Kalp kası hastalığı, özellikle endokardiyal fibroelastoz, kalp kası hücrelerinin yerini kompat bir doku almasıdır. Lokalize olan olgularda, yaşam bir süre devam edebilir. Lezyon yaygınsa, kalp transplantasyonu tek tedavidir. Dilate kardiyomiyopati, kalp yetmezliği ile seyreder. Hipertrofik kardiyomiyopatilerde ritm bozuklukları ön plandadır.

Kardiyovasküler inflamatuvar hastalıkların başında “Kawasaki” ve “İnfetif Endokardit” gelmektedir. Kawasaki, 5 yaş altındaki çocuklarda görülür. Koroner arterleri tutan bir hastalık olduğundan erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. İnfektif endokardit; stafilakok, pnömokok gibi adi bakterilerle oluşan ciddi, kronik ve sekel bırakabilen bir hastalıktır. Tedavi edilmekle beraber, beyin ve böbrekler gibi hayati organlara infekte pıhtı yayılımlarına neden olur.

Lupus, hipertiroidi, hipotiroidi, juvenil romatoid artrit, akut glomerulonefrit gibi sistemik hastalıklar ise kalp kası ve kapaklarında inflamasyona neden olurlar. Kalp tutuluşu, sistemik hastalığın tedaviyle gerileyip iyileşmesi ile bir paralellik gösterebilir.

Ritm Bozuklukları
“Disritmi”, sık görülen bir kalp hastalığıdır. Kalbin ileti sistemi ve tenbih oluşturan bölgelerin (jeneratör) hastalığıdır. İyi huylu disritmiler olduğu gibi kalp yetmezliğine,  senkop ve hatta ani ölüme neden olan ritm bozuklukları da çocuklarda görülebilir.
Sinüzal aritmi veya solunum aritmisi, genellikle iyi huyludur. %20 oranında normal çocuklarda görülebilir.

Paroksismal supraventriküler taşikardi, daha çok ergenlik çağında veya öncesinde, kız çocuklarında daha sık görülür. Kalp hızı, dakikada 300’dür. Çocuk, genellikle “Kalbim göğsümde çırpınıyor” diye durumu ifade eder. Bazı manevralarla çoğu zaman geçer. Komple kalp blokları ve atriyal fibrilasyon, ciddi ritim bozukluklarıdır. İlaçlarla tedavi edilemeyen olgularda, pace-maker (kalp pili) uygulanır. Son yıllarda kalbin elektrofizyolojik çalışmalarla, bozuk iletim sistemi “radiofrequency yöntemi” ile tedavi edilmektedir.

Kalp Yetmezliği
Doğuştan ve kazanılmış kalp hastalıklarında sık rastlanan bir tablodur. Bu konuda, etkili ilaçlar mevcuttur. Eğer temelde doğuştan bir defekt veya kazanılmış kalp hastalığı mevcut ise, tedavi edilir ve kalp yetersizliği giderilmiş olur.

Sistemik hipertansiyon, özellikle obez çocuklarda karşımıza çıkmaktadır. Obezite, aynı zamanda, gelecekte erişkin yaşlarda ortaya çıkacak olan metabolik sendrom ve koroner kalp hastalığına zemin hazırlamaktadır. Bütün kalp hastalıkların gelişmesinde, damar endoteli üzerine etkili olan aktif ve özellikle çocuklarda pasif sigara solunması ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.

Çocuk yaşlarında görülen diğer önemli bir tablo ise, “Pulmoner Hipertansiyon”dur. Özelikle doğuştan kalp hastalıklarının, cerrahi tedavisi geç kalmış olgularda görülür (Sekonder PH). Pirimer PH, kalıtsal olarak 13-15 yaşlarda daha çok erkek çocuklarda görülür. İlerleyici bir tablodur. Kalp ve akciğer transplantasyonu, etkili olabilir.

Çocuklarda senkop (bayılma) ile seyreden “Adams-Stokes Sendromu” ve daha sık kalıtsal olarak görülen “uzun QT sendromu”, pace-maker implantasyonu ile tedavi edilmektedir.

1 3 4 5 6 7