5. Gün Blastokist Transferi

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Doğal yollardan bebek sahibi olamayan çiftlerde uygulanan tüp bebek (IVF); erkek ve kadın üreme hücrelerinin laboratuar ortamında özel koşullarda döllenmesi ve oluşan embriyoların kadının rahmine yerleştirilmesi yoluyla gebelik elde edilmesinin amaçlandığı modern bir tedavi yöntemidir. Günümüzde uygulanmakta olan ileri tüp bebek tekniklerinden biri olan 5. Gün Blastokist Transferi, çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere çok daha yüksek oranlarda gebelik şansı sunmaktadır.

Laboratuar ortamında 5 gün boyunca takip edilip geliştirilen embriyolara blastokist adı verilir. 5. günde yapılan embriyo transferine de “blastokist transferi” denir.

1978 yılında ilk başarılı tüp bebek gebeliği de blastokist transferi ile elde edilmiştir. Embriyo, gelişim sürecinin 5-6. günlerinde blastokist evresine ulaşılmaktadır. Bir blastokist, yaklaşık olarak 100-120 hücre içermektedir. Bu dönemden sonra embriyoların laboratuar ortamında bekletilmesi mümkün değildir. Anne rahmine transfer edilmesi gerekmektedir. Embriyo transfer sonrasında 6-7 günlerde koruyucu tabakası olan zona pellüsidadan kurtulur ve rahim dokusuna tutunmaya başlar.

Blastokist transferi ile implantasyon (tutunma) şansı daha yüksektir. Çünkü iyi embriyoların seçimi söz konusudur, yani ancak iyi olan embriyolar laboratuvarda gelişimlerine devam etmekte ve 5. güne ulaşabilmektedir.

Tüm ülkelerde çoğul gebeliğin yarattığı risklerden korunabilmek için transfer edilen embriyo sayısına yasal sınırlamalar getirilmiştir. Ülkemizde bu sınır, en fazla 2 embriyodur. 5. gün embriyo transferinde 1 veya 2 blastokist verilerek, hem çoğul gebelik riski azaltılmış hem de gebelik şansı yükseltilmiş olur. Tüp bebek tedavisinde amaç, eve tek sağlıklı bebek götürmektir. Bu amacı başarmak için daha kaliteli ancak daha az sayıda embriyo transferi tüm seçkin kliniklerin ortak stratejisidir.

5. Güne Hazır Olmak
Tüp Bebek laboratuvarlarında kullanılan embriyoların içerisinde takip edildiği ardışık kültür mediumlarında hastaların %60-70’inde blastokist evresine ulaşılabilmektedir.
Kromozomsal anormallik taşıyan embriyoların blastokist dönemine ulaşabilme ihtimali, normal olan embriyolara oranla çok daha düşüktür. Böylece, 5. günde kromozomsal olarak daha sağlıklı embriyoların seçilebilme ihtimali yüksektir. Bu nedenle blastokist dönemi kaliteli embriyoların transferi ile çok daha yüksek gebelik oranları elde etmek mümkündür.
Blastokist dönemine ulaşmış embriyolar, ultra hızlı dondurma yöntemi olan vitrifikasyon ile başarılı şekilde dondurulabilmekte ve ihtiyaç duyulduğunda başarıyla çözülebilmektedir.
Ancak 5. gün blastokist transferi yapabilmek ve başarılı sonuçlar elde edebilmek için sadece sizin embriyolarınızın belirli şartlara uyması yeterli olmaz.

Tüp bebek ünitesinin de yüksek niteliklere ve standartlara sahip olmasını gerekir:
• Laboratuvar koşulları üst düzeyde olmalı. Dizaynı, havalandırması, temizliği ve bunların periyodik kontrolleri titizlikle yapılmalı.
• Yeterli ve kaliteli donanımlara sahip olmalı, kontrol ve kalibrasyonları düzenli yapılmalı.
• Alanlarında uzman tecrübeli bir ekibe sahip olunmalı.
• Blastokist transferi gibi titiz takip gerektiren tekniklerde tecrübeli embriyologlar yeterli sayıda olmalı.

Blastokist transferi kimlere uygulanır?
Alınan ve döllenen yumurta sayısının çok olduğu (genelde 8 ve üzeri) ve 3. gün embriyo kalitesinin iyi olduğu tüm çiftlerde uygulanabilir.

Blastokistlerin neden yaklaşık %50’si tutunamamaktadır?
Muhtemelen kromozomsal anomalili bir embriyo söz konusudur ya da endometriumun embriyoyu tutma kapasitesinde sorun vardır.

Blastokist Transferi Kimlere Önerilir?
• Daha önce tekrar eden denemelerde iyi kalitede 3. gün embriyoların verilmesine rağmen gebeliğin oluşmadığı çiftlere,
• Çoğul gebelik istemeyen çiftlere,
• Kalan embriyolarının dondurulmasını istemeyen çiftlere önerilir.

Blastokist transferinin dezavantajları nelerdir?
• Hastaların yaklaşık %40’ında transfer edilecek blastokist gelişmeyebilir.
• Bazı olgularda beşinci günde embriyoların dondurulması, 3. gün dondurulması kadar iyi sonuçlar vermeyebilir.
• Bazı araştırmalara göre laboratuvar ortamında blastokist evresine gelemeyen embriyoların %10’u 2. ya da 3. günde rahime verilmiş olsa idi gelişimlerine devam edebilirlerdi.

Hepimiz bir zamanlar ‘’blastokist’’ idik. Blastokist transferine gidilmesinin amacı, daha kaliteli embriyoları seçerek, gebelik şansını arttırırken çoğul gebelik riskini azaltabilmektir.
Unutmayınız ki; her durumda blastokist transferi uygun olmayabilir. Transfer için blastokist aşamasına kadar bekleme kararını verirken; embriyoların kalitesi, sayısı ve niçin tüp bebek yapıldığına göre bu kararı embriyoloğunuz, doktorunuz ve siz birlikte değerlendirirsiniz.

Tüp Bebek Tedavisi

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Tüp Bebek Nedir?
Doğal yollardan bebek sahibi olamayan çiftlerde uygulanan tüp bebek (IVF); erkek ve kadın üreme hücrelerinin laboratuar ortamında özel koşullarda döllenmesi ve oluşan embriyoların kadının rahmine yerleştirilmesi yoluyla gebelik elde edilmesinin amaçlandığı modern bir tedavi yöntemidir.

Tüp bebek tedavi yöntemi, birçok çifte gebeliğe ulaşma şansı sunmaktadır. Mikroenjeksiyon yöntemi ile sperm sorunu olan birçok erkek, artık bebek sahibi olabilmektedir. Tüp bebek tedavisinde başarı oranlarının giderek artması, son derece sevindiricidir. Titiz çalışma, etik tutum, doğru zamanlama ve güler yüzlü bir tedavi süreci, başarıyı önemli oranda etkilemektedir. Önceki yıllarda bebek sahibi olmayı hayal bile edemeyen çiftler, kendi mucizelerini gerçekleştirme şansı bulabilmektedir.

İşte bu şans için tüp bebek tedavisinde atılacak 3 adım, çok önemlidir.

Bu 3 adım;
1. adım iyi bir hazırlık ve destek dönemidir.
2. adım uzman, tecrübeli bir ekip ve ileri teknolojik donanıma sahip merkez seçimidir.
3. adım kişiselleştirilmiş güncel tedavi planı ile bebek sahibi olmak isteyen çifte en uygun tedavinin belirlenmesidir.
Tüp bebek tedavisi hangi durumlarda düşünülmelidir?
• Kadının tüplerinde tıkanıklık varsa,
• Kadında endometriozis (çikolata kisti hastalığı) bulunuyorsa,
• Erkekte sperm sayısı az veya sperm hareketliliği sorunları yaşanıyorsa,
• Polikistik Over Sendromu’nda diğer tedaviler başarılı olamamışsa,
• Hormonal yetersizlik gibi yumurtlama sorunları varsa,
• İleri yaş ve zayıf yumurtlama durumunda,
• Nedeni anlaşılamayan infertilitede,
• Diğer tedavi yöntemlerinden sonuç alınamadıysa,

Tüp bebek tedavisine başlanılması düşünülmelidir.

Doğal yollardan bebek sahibi olamayan çiftlerde uygulanan tüp bebek tedavisinde erkek ve kadına ait olan üreme hücrelerinin laboratuvar ortamında özel koşullarda döllenmesi ve anne rahminde bebeğin tutunması amaçlanmaktadır. Tüp bebek yöntemiyle doğan bebekler, normal doğal yöntemlerle dünyaya gelmiş olan bebeklerden farklı değildir.

 

Tedavi Yöntemleri

• Yumurtalama  tedavisi (Ovulasyon İndüksiyon)
• Aşılama (Intra Uterrin İnseminasyon)
• Klasik  tüp  bebek (IVF-ET)
• Mikroenjeksiyon (ICSI-ET – Mini tüp bebek)

Erkek hastalarda mutlaka muayene ve semen analizi yapılmakta, gerekirse hormon profili değerlendirip, ileri sperm fonksiyon testleri yapılmaktadır. Ayrıca intrauterin inseminasyon ve mikromanüplasyon için spermler hazırlık işlemlerine tabi tutulmaktadır. Kadın hastaların ise, muayene ve ultrasonografisi yapılmakta ve mutlaka hormon profili istenmektedir.

Aşılama (artifisiyel inseminasyon), inseminasyon odasında; mikroenjeksiyon(ICSIET) ve klasik tüp bebek(IVF-ET) gibi üremeye yardımcı tedavi yöntemleri embriyoloji laboratuarında; diagnostik (teşhis amaçlı) ve terapötik (tedavi amaçlı) endoskopik cerrahi prosedürler genel anestezi altında veya mikrocerrahi ile sperm elde etme işlemlerinin tümü (TESE,TESA, MESA, TEFNA vs) lokal veya genel anestezi altında ameliyathanede uygulanmaktadır. Oosit toplama işlemi (OPU), ameliyathanede genel anestezi altında yapılmakta ve embriyoloji laboratuarında oositler değerlendirilmektedir. Embriyo kültürleri ve takibi uygun inkübatörlerde yapılmaktadır. Gerektiğinde embrio zarına lazerle assisted hatcing (yardımla yuvalanma) işlemi uygulanabilir. Embriyo transferi, hastanın durumuna ve embriyo kalitesine göre 2., 3., 5. veya 6. gün uygulanmaktadır.  Ameliyat odasında diagnostik ve terapötik endoskopi operasyonları (laparoskopi ve histeroskopi), vajinal yolla kist aspirasyonu, çoğul gebeliklerde fetal redüksiyon işlemi, amniosentez, cerrahi veya mikrocerrahi ile sperm elde etme operasyonları gerçekleştirilmektedir. Freezing (dondurulma) odasında ise, embriyo ve testis dokusu, over dokusu dondurma işlemleri uygulanmaktadır. Uygulamalar sonrasında hastalar, gözlem odasında takipte tutulmakta, 2-3 saatlik takipten sonra durumu stabil olanlar, evlerine gidebilmektedir.

Gebelik gerçekleşen hastaların rutin takipleri, antenatal ve perinatal genetik (amniosentez, koryon villus örneklemesi, kordosentez gibi) testleri ve doğum da yine yine aynı merkezde yapılmaktadır.

Mini tüp bebek, yumurta rezervinin çok düşük olan durumlarda gebelik ihtimalini artırdığı için uygulanan ve başarılı sonuçlar alınabilen bir yöntemdir. Mini tüp bebek, Japonya’da geliştirilmiş ve yaygın olarak uygulanan bir tüp bebek tedavisidir. Düzenli adet görebilen her hastada uygulanabildiği gibi, yumurtalık rezervi azalmış, tüp bebek denemeleri başarısız olmuş çiftlere de bebek sahibi olmalarında yeni bir umut sağlar.

Bu yöntem, tüm düzenli adet görüp, “FSH hormonu yüksek” diye tüp bebek deneme şansı bulamayan ya da defalarca denemelerine rağmen embriyo elde edilemeyen olgularda belirgin olarak daha iyi kalitede embriyolar elde edilebilmektedir. Bu da umudu çok düşük hastalar için gebelik şansı yaratmaktadır.

Bu tip vakalarda bir diğer yaklaşım ise arka arkaya yapılan mini tüp bebek denemeleri ile elde edilen embriyoları dondurup, biriktirmektir. Bu, zamana karşı yarışan çok düşük rezervli hastaların zaman kaybını önlemektir. Bu tedavinin efektif şekilde uygulanabilmesi için laboratuar koşullarının ve embriyo programının çok iyi olması gerekir.

Mini tüp bebek yönteminin bir diğer avantajı ise, uygulama maliyetlerinin belirgin olarak daha düşük olmasıdır.


Tüp Bebek Tedavisi için Altın Kurallar

 

Modern bir yöntem olan tüp bebek tedavisi, günümüzde çok daha büyük başarı ile geçmişe oranla daha modern, daha az masraflı ve pratik şekilde yapılıyor. Teknik gelişmeler, tüp bebek başarısını çok iyi noktalara taşıyor. Doktorun deneyimi ve hassasiyeti elbette çok önemlidir, ancak çiftlerin de tedavi ekibin bir parçası olarak yüksek enerji ve motivasyonla başlaması yararlıdır. Bu nedenle çiftler başaracaklarına inanmalıdır. Olumlu konsantrasyon ve inanmak, başarının ilk adımlarıdır.

Tüp bebek yönteminde her çiftin tedavisi değişkendir. Tedavinin uygulama şekli, yumurta toplama ve embriyo transfer zamanı, çiftlere özgüdür. Bu nedenle tüp bebek tedavisi kişisel olmalıdır.

Başarı için çiftlere de görev düşüyor. Yaş değiştirilemez. Ancak, tüp bebek sadece sperm ve yumurtanın birleştirilerek embriyonun anne rahmine yerleştirilmesinden ibaret değildir. Üreme hücrelerinin sayısını ve kalitesini arttırabilecek ön tedaviler olduğunu biliyor muydunuz? Tedaviden 1-2 ay önce hazırlıklara başlamak başarıya katkı sağlayacaktır. Ayrıca; sağlıklı yaşam kuralları bu süreçte de önem taşıyor. Sigara içiliyorsa bırakılmalıdır. Sigara, hem yumurta hem de sperm kalitesini olumsuz etkilemektedir.

Tüp bebek tedavisine başlarken, çiftlerin doktor ve yakınlarıyla endişelerini paylaşması, onlar için rahatlatıcı olacaktır. Bunun için net sorular sorulabilir ve cevaplar, küçük bir not defterine not edilebilir.

Çiftler, ilaç tedavilerini doğru uygulamalıdır. Beslenme, doğal besinlerle olmalıdır. Düzenli beslenilmeli, sebze ve meyve tüketimine dikkat edilmelidir. Bol su içilmeli; tuz ve diğer katkı maddeleri tüketilmemeli, kafeinli, asitli içeceklerden kaçınılmalıdır. Günde 8 saat uyumalı, geç yatılmamalı ve sabah erken kalkılmalıdır. Yorgunluk ve aşırı egzersiz, tedaviyi olumsuz etkileyebilir. Zaman zaman küçük molalar verilerek, bedeni ve ruhu dinlendirmeye gayret edilmelidir.

Tedavi süresince stresten kaçınılmalıdır. Stresle baş etmek için gevşeme tekniklerinin kullanılmasını öneriyorum. Derin nefesler almak, olumlu düşünmek (mutlu düşünce kavramı), doğa yürüyüşleri ve hobilerle uğraşmak, işe yarayabilir. Kadın ve erkek doğurganlığını etkileyen stresin tüp bebek yöntemini de etkilediğini unutmayınız.

Özetle söylemek gerekirse; tüp bebek tedavisinde altın kurallar vardır ve her çiftin tedavisi değişkendir. Tedavinin uygulama şekli, yumurta toplama ve embriyo transfer zamanı, çiftlere özgüdür. Bu nedenle tüp bebek tedavisi kişisel olmalıdır.

Gebelikte Beslenme ve Diyabet

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Gebelik sürecinde anne ve bebek sağlığını etkileyen birçok faktörler; annenin yaşı (18 yaş altı veya 35 yaş üstü doğumlar), gebelik sayısı/çoğul gebelikler, son iki gebelik arasındaki süre, kronik hastalıklar, ilaç kullanımı, genetik yapı, yeterli ve dengeli beslenmedir. Hamilenin beslenmesi ile anne karnındaki bebeğin sağlığı arasında önemli bir ilişki bulunur. Anne karnındaki bebeğin bedensel ve zihinsel olarak büyümesi ve gelişmesi, annenin gebeliği süresince yeterli ve dengeli beslenmesi ile mümkündür. Bu nedenle hamilenin gebelik süresince; kendi fizyolojik ihtiyaçlarını  (enerji ve besin öğelerini) karşılaması, vücudundaki depolarını (besin öğeleri yedeğini) dengede tutması, anne karnındaki bebeğin sağlıklı büyümesi ve gelişmesi, emzirme döneminde salgılanacak sütün enerji ve besin öğelerini karşılaması için dengeli beslenmesi gerekir.

Gebelik diyabeti (GDM) nedir?
Daha önce bilinen diyabeti olmayan bir kadında ilk kez gebelik sırasında belirlenen glukoz tolerans bozukluğu olarak tanımlanır. Günümüzde doğurganlık yaşındaki bayanlarda görülen obezite de bunda rol oynayabilir.

Gebelik diyabeti nasıl tanınır? 
Gebeliğin 24-28. haftalarında rastgele bir zamanda 75gram glukozla yapılan yükleme testinde aşağıdakilerden herhangi birisinin varlığında (AKŞ: ≥92 mg/dL, 1. saat  KŞ: ≥ 180 mg/dL,  2. saat KŞ ≥ 153 mg/dL) gebelik diyabeti tanısı konur.

Gebelik diyabeti için risk faktörleri nelerdir? 
Şişmanlık, önceki gebelikte gebelik diyabetinin varlığı, iri bebek (4 kg’ın üzeri) doğurmuş olmak, önceki gebeliklerde anomalili bebek dünyaya getirmiş olmak, nedeni bilinmeden ölü doğum yapmış olmak, 35 yaş üzerinde olmak, ailede diyabet ve/veya yüksek tansiyon bulunması ve açlık kan şekerinin 105 mg/dl’nin, tokluk şekerinin 120 mg/dl’nin üzerinde olması sayılabilir. Bu tür risk faktörlerinin varlığında 24-28. haftayı beklemeden şeker yükleme testi yapılmalıdır.5

Doğal Doğum

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Doğal Doğum Nedir?

Doğal doğum; kendiliğinden başlayan, mümkün olduğunca müdahale edilmeyen, doğal hormonların aktif olarak salgılanmasına izin verilen, bebeğin doğar doğmaz daha kordonu kesilmeden anne kucağıyla buluştuğu ve ilk emzirmeye kadar anne ile kaldığı bir doğum şeklidir. Ağrı ve sancı korkusunu yenen birçok hamile artık sezeryan ya da normal doğum yerine doğal doğumu tercihe etmektedir.

Doğal doğum sürecinde beden ve bebek bir uyum içerisinde doğumun gerçekleşmesini sağlar. Doğal Doğum Merkezi ve uzman doktorlarımızın amacı; anne adayını fiziksel ve duygusal olarak desteklemek ve doğal sürece en az müdahale ile, ideal doğumun sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktadır.

Doğal doğum sayesinde ilaç ve müdahaleye maruz kalmayan anne, bebeğini tüm doğal hormonların etkisi altında doğurup, doğar doğmaz bebeğine kavuşabilecek ve anne-bebek arasındaki ilk iletişim diğer doğum yöntemlerine göre çok daha kuvvetli olacaktır. Sevgi ve coşku dolu bu doğum sonrasında anne ve bebeğinin buluşması onların gelecekteki ilişkilerini de olumlu bir şekilde etkileyecektir.

Doğal Doğum Süreci Nasıl İşlemektedir?

Doğal doğum sürecinde; anne adayına doğal doğum eğitimi almış bir ebe tarafından süreç aktarılır ve bilgi paylaşımında bulunulur. Bu eğitimlerde anne adayı doğumun ne olup olmadığı konusunda doğru bilgiler edinmektedir. Doğal Doğum Eğitimi, doğru ve bilimsel doğum sürecini aktarırken, aynı zamanda da gebelerin doğum korkusunu yenmesini sağlamaktadır.

Doğum sancıları başladığında ise; yine ebe eşliğinde, özel doğum odasında plates topu ve duvara montelenmiş trabzan yardımıyla yapılan egzersizlerle doğal doğum hazırlık süreci başlatılır.

Buradaki kritik kelime “mümkün olduğunca”dır. Doğal doğum felsefeleri gerekli modern tıbbi müdahaleleri dışlayan bir felsefe değildir. Tam tersine, gerektiği zaman modern tıbbın tüm olumlu müdahaleleri kullanılmaktadır. Burada önemli olan, müdahalelerin fark gözetilmeden her anneye rutin olarak uygulanması yerine, gerekli şartlarda gerekli doğumlarda uygulanmasıdır. Bu yüzden doğal doğum düşünen annelerin karşılaşabilecekleri tüm müdahaleleri bilmesi, gerektiğinde bunlara karar vermesi ve sürece katkıda bulunması teşvik edilir. Uygun görülen bu müdahaleler, gerek annenin gerekse bebeğin sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratacaktır. Bu yüzden Doğal Doğum Merkezi’nde müdahalesiz doğum yerine, mümkün olduğunca müdahalesiz, ancak kesinlikle sağlıklı bir anne ve bebeğinin hedeflendiği bir doğum şekli en akılcı çözüm olarak benimsenmiştir.

Doğal Doğumun Avantajları:

• Doğum süreci boyunca ilaç kullanımının en az seviyede kullanılmasına özen gösterilir.
• Doğum, doğal olarak salgılanan hormonların tetiklemesi ile gerçekleşir.
• Anne, doğumun coşkusunu tüm farkındalığı ile hissedebilir.
• Doğal doğumla dünyaya gelen bebek, aktifliği sayesinde yeni hayatına çok daha kolay uyum sağlayabilir.

Menopozda Hormon Tedavisi

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Menopoz kadınlarda adet kanamalarının kesilmesi ile başlayan doğal bir süreçtir. Bir yıl adet görmeyen bir kadında menopozdan söz edilebilir. Menopoz döneminde adetlerin kesilmesi birdenbire olmaz. Ortalama 2 yıl süren bir geçiş dönemi vardır. Türkiye’de veriler net olmamakla birlikte ortalama menopoz yaşı 47.1’dir. Menopozun 40 yaşından önce olması “erken menopoz” olarak adlandırılır. Kadınların ortalama yaşam süresi 74.6 olduğu göz önüne alınırsa bir kadının hayatının üçte birini menopoz döneminde geçirdiği görülür. Yumurtalıklardan salgılanan hormon miktarı azaldıkça önce adetler düzensizleşir ve zamanla adetler tamamen biter. Ayrıca yumurtalıkların ameliyatla alınması durumunda da menopoz görülür. Annesi erken menopoza giren kadınlarda erken menopoz riski daha fazladır. Doğum yapmış olan kadınlarda yapmamış olanlara göre menopoz daha geç görülür ve günde 10 veya daha fazla sigara içen kadınlarda menopoz yaşı 1,5 yıl erkene çekilmektedir.

Menopozun en temel bulgusu adetlerin kesilmesidir. Ateş basmaları menopozdaki kadınlarda en sık görülen durumdur ve menopozdaki kadınların yüzde 70’inde görülür. “Ürogenital atrofi” adı verilen durum ise, östrojenin azalmasıyla birlikte meydana gelen, vajina ve idrar yollarını döşeyen tabakanın incelmesi sonucu oluşan durumdur. Bu durumda sık tekrarlayan vajinal enfeksiyonlar, ağrılı cinsel birleşme ve sık idrara çıkma görülebilir. Osteoporoz (kemik erimesi) menopoza giren kadınlarda en önemli ve uzun süreli problemdir. Osteoporoz için bazı risk faktörleri tanımlanmıştır. Bunlardan bazıları erken menopoza girme, kalsiyumdan fakir beslenme, güneş ışığına az maruz kalma, yetersiz egzersiz yapma sayılabilir. Kemik erimesini engellemek için haftada 4 gün 30-45 dakika tempolu yürüyüş çok faydalıdır. Ruhsal problemler de menopoza bağlı sık görülür. Ağlama nöbetleri ve uykusuzluktan yorgunluk hissi ve hayattan zevk almamaya kadar geniş bir yelpazede görülebilir.

Son yıllarda kamuoyunu meşgul eden ve tartışılan konu ise, menopozdaki kadınlara hormon tedavisinin verilip verilemeyeceği konusudur. Menopoz sonrası kadının vücudunda üretimi azalan hormonların dışarıdan verilen ilaçlar ile yerine konması gündemdedir. İlaçlar sayesinde menopoz sonrasında görülen ateş ter basmaları ve vajinal kuruluk gibi kısa vadeli sorunların ve kemik erimesi gibi uzun vadeli sorunların tedavisi veya önlenmesi önemli yer tutmaktadır. Geçmiş yıllardaki uygulama, tüm menopozdaki kadınlara hormon ilaçları vermek yönündeydi. Günümüzde ise; yapılan çalışmalar, yakınması olmayan kadınlara hormon tedavisinin gereksiz olduğu yönündedir. Ancak yakınması olan hastalara beş yılı aşmamak ve düzenli kontrollerini yaptırmak suretiyle hormon tedavisi verilebilir. Beş yılı aşan ilaç kullanımında meme kanseri riskini artırdığı günümüzde bilinmektedir. Vurgulanması gereken bir nokta da, menopoza bağlı yakınması olan kadınlarda en etkili tedavinin hormonal tedavi olduğudur. Özet olarak; yakınması olan kadınlara mümkün olan en kısa sürede ve en az dozda hormon tedavisinin verilebileceğidir.

Meme kanseri ve rahim kanseri öyküsü olanlar, aktif karaciğer ve böbrek hastalığı, geçirilmiş tromboz (pıhtılaşmaya bağlı damar tıkanıklığı), nedeni açıklanmamış vajinal kanaması olan, kan yağları yüksek olan ve damarsal kalp hastalığı olan kadınlar için hormon tedavisi uygun değildir.

Hormon tedavisi alması planlanan bir kadında dikkatli bir muayene gereklidir. Mamografi ile memelerin değerlendirilmesi, smear alınarak rahim ağzı problemlerinin değerlendirilmesi, vajinal ultrason ile rahim iç zarının kalınlığının değerlendirilmesi ve kan biyokimyası (kan şekeri, lipidler, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri) en temel ve yapılması gerekli testlerdir.

Yumurtalık Hastalıkları

Gönderildiği yer: Sağlık | 0

Yumurtalıklar (over) karın boşluğunda rahimin iki yanında bağlarla asılı olarak yerleşmiş organlardır. Kadınlarda doğurganlığı sağlayan yumurta, yumurtalıklarda depolanır. Normalde kadınlarda iki tane yumurtalık bulunur. Bunlar yumurta üreten ve bunları salan organlardır. Ayrıca östrojen ve progesteron gibi kadınlık hormonlarını da salgılar.

Jinekolojik muayene ve pelvik ultrasonografi ile tespit edilen yumurtalık hastalıkları, kadınlarda kısırlığın nedeni olabildiği gibi fonksiyonel kistlere ve over kanserine de yol açabilir.

Yumurtalık İltihabı
Karında ağrı, ateş ve kokulu akıntı genel bulgulardır. Muayene ve akıntının mikrobiyolojik olarak incelenmesiyle tanı konur. Tedavi edilmediği durumlarda yumurtalıktaki iltihap kronik hale gelir ve apse oluşturup, tüplerde tıkanıklığa ve kısırlığa yol açar. Bu durumda yumurtalığın ve tüplerin ameliyatla alınması gerekebilir.

Yumurtalık Kistleri
Yumurtalık kistleri, yumurtalıklarda yerleşmiş içi sıvı dolu keselerdir. Yumurtalık kistleri çok sık görülmekte olup genellikle iki çeşittir; fonksiyonel ve anormal. Fonksiyonel kistler, yumurtalığın normal fonksiyonu icabı gelişirler. Genelde anormal kistlerden daha ufak olup tedaviye gerek kalmaksızın kendiliğinden giderler.

Dermoid Kist 
Yumurtalıklarda bulunan üreme hücrelerinden gelişir. Tedavisi, kistlerin cerrahi yöntemle çıkarılmasıdır. Kist, kanser olarak değerlendirilirse kanserin evresine göre sadece yumurtalığın alınması, rahim ve yumurtalıkların karın zarı lenf bezleri ve appendiksin alınması tercih edilebilir.

Çikolata Kisti (Endometriosis)
Rahmin iç duvarının, yumurtalıklarda yerleşmesidir. Temel bulgusu ağrıdır. Yumurtalıkta oluşan kist, erimiş çikolataya benzediğinden “çikolata kisti” olarak adlandırılır ve kısırlık nedenlerinden biridir. Kronik bir hastalıktır ve tekrarlayabilir. Bu kistler cerrahi girişimle çıkarılır ve yeni odakları baskılayıcı tedavi uygulanır.

Polistik Over
Yumurtalıkların cidarında sıralanmış küçük kistlerdir. Adet gecikmelerine yol açar. Bunun yanı sıra Tip2 diyabet, kalp damar hastalığı, obezite, kısırlık, gebelikte düşük risklerini tetikleyebilir. Tedavi, hastanın durumuna göre uygulanır.

Yumurtalık Kanseri
Genellikle 50 yaş üstü kadınlarda görülür. Yumurtalık kanseri; erken menopoza giren ve ailesinde yumurtalık kanseri olan kadınlarda daha sık görülür. Kanser, yumurtalıklardan başlayarak vücudun çeşitli yerlerine örneğin, meme, rahim veya bağırsaklara yayılabilir.  Erken tanı ve doğru tedavi  çok önemlidir. Çok belirgin bulgu vermeyen yumurtalık kanserini erken evrelerde teşhis etmek genellikle mümkün olamamakta ve kanserin ileri evresinde tanı konulmaktadır. Bu nedenle özellikle 40 yaş üstü kadınların  düzenli muayene olmaları önemlidir.

Kordon Kanı

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Doğum sırasında bebeğinizden aldıracağınız kordon kanından elde edilen kök hücreler ile, kendisinin ve doku tiplemesi uyması halinde birinci derecede yakın akrabalarının sağlığını güvence altına aldırabilirsiniz. Kök hücreler, hayatımızı tehdit eden pek çok hastalığın tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır.

Hangi hastalıkların tedavisinde kullanılır ?
Yaygın olarak başta kan ve kemik iliği kaynaklı kanserler olmak üzere çeşitli kanser tiplerinde, kemik iliği ve bağışıklık sisteminin yetmezlik durumlarında tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Yakın gelecekte kordon kanı kök hücre nakillerinden başka, birçok hastalıkta hasarlı doku ve organlara yeniden fonksiyon kazandırmak amacıyla kullanılacaktır.

Bilim adamları şu anki dönemi tıpta bir “değişim noktası” olarak tanımlıyor, çünkü yapılmakta olan bilimsel araştırmalar inanılmaz tedaviler vaat etmektedir. Yapılan çalışmalar, kordon kanından elde edilen kök hücrelerin Alzheimer, Parkinson, kas erimesi hastalıkları gibi, kanser dışındaki pek çok hastalıkta da kullanılabileceği yolunda umut vermektedir. Sonuçta kordon kanı saklanması ileriye yönelik sağlık sigortası olarak düşünülebilir.

Kordon kanının tedavide onay aldığı hastalıklar:
• Çocukluk çağı lösemi ve lenfomaları
• Myelodisplastik sendrom,
• Myeloproliferatif bozukluklar
• Kalıtsal veya kazanılmış kemik iliği yetmezliği (Aplastik anemi)
• Hemoglobinopatiler (Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi)
• İmmün yetmezlikler
• Metabolik hastalıklar
• Solid organ tümörleri

Kordon kanının tedavide araştırma safhasında olduğu hastalıklar :
• Tümörlere ya da enfeksiyonlara karşı immünotedavi
• Serberal palsi
• Diabet
• İşitme kaybı
• Gen tedavisi

Aklınızda bulunsun!
Hem normal hem de sezaryen doğumlarda kordon kanı toplama işlemi uygulanabilir.

Normal ve Sezeryan Doğum

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Normal doğum 38-42 gebelik haftaları arasında kendiliğinden başlayan rahim kasılmalarıyla bebeğin vajinal yolla doğmasıdır. Normal doğumda, bebek doğduktan en geç yarım saat içerisinde  plesanta ve zarları kendiliğinden rahimden dışarı atılır. Normal bir doğumda yaklaşık 300 ml kadar kan kaybı olur. Doğum için geçen süre 24 saatten daha azdır.

Normal Doğumun Bebeğe Yararları 
• Normal doğum ile dünyaya gelen bebeklerde solunum sıkıntısı gelişme riski daha azdır.
• Bebeğin bağışıklık sisteminin gelişmesine olumlu etkisi vardır.
• Normal doğum sırasında bebekte salgılanan mutluluk hormonu (endorfin) bebeğin kordon kanında tespit edilmiştir.
• Normal doğum ile doğan bebeklerin anne memesini emme becerisinin daha iyi olduğu gözlemlenmiştir.

Normal Doğumun Anneye Yararları
• Normal doğumdan sonra annenin günlük hayata dönüş süresi ve taburcu edilme süresi daha kısadır.
• Normal doğum yapan annenin rahminde bir kesi veya hasar oluşmadığı için sonraki doğumlarını da normal yolla yapma şansı vardır.
• Normal doğumda doğum sonrası enfeksiyon ve kanama benzeri komplikasyonlar daha azdır.
• Normal doğum yapan annenin doğum sonrasında ağrı şikayeti, sezaryene göre çok azdır.

Sezeryan, vajinal yoldan normal doğması mümkün olmayan bebeğin, annenin karın duvarı ve rahim (uterus) açılarak doğmasını sağlayan bir ameliyattır. Kesi, kasığın hemen üzerindeki karın bölgesinden yapılır. Uterus açılır ve amniotik sıvı boşaltılarak bebek çıkarılır.

Sezeryan ameliyatı, anestezi altında yapılır. Genel anestezi, spinal veya epidural anestezi tercih edilebilir. Sezeryandan sonra hastanede ortalama kalış süresi 1–3 gün arasında değişir.  İyileşme, normal doğuma göre daha uzun sürede gerçekleşir.

Hangi durumlarda sezeryan gereklidir?
Normalde baş ile doğum kanalına gelen bebeğin; kol, omuz veya yüzü ile doğum kanalına ters gelmesi durumunda normal doğum mümkün olmaz. Bebeğin başı ile doğum kanalı arasında uyuşmazlık varsa ve kafa doğum kanalından geçemeyecek kadar büyük veya doğum kanalı normalden darsa normal doğum yerine sezeryan tercih edilir. Anne, daha önce rahimde iz bırakan sezeryan veya rahimden ur alma (myomektomi) gibi bir ameliyat geçirdiyse, normal doğumda eski ameliyat yerinden rahimde yırtılma riski oluşabileceğinden sezeryan tercih edilir. Plasentanın; doğum kanalını kapatacak şekilde rahmin alt bölümünde konumlanması halinde sezeryan ameliyatı tercih edilir. Plasentanın bebeğin doğumundan önce yerinden ayrılması durumunda bebeğin hayatını kurtarmak amacıyla vakit kaybetmeden sezeryan yapılır. Bebeğin doğum ağrıları sırasında sıkıntıya girmesi ve kalp atışlarının bozulması halinde sezeryan ameliyatı yapılır. İkiz veya üçüz gibi çoğul gebeliklerde sezeryan tercih edilebilir.

Sezeryanın riskleri nelerdir?
Sezeryanla doğum, günümüzde güvenli koşullarda yapılıyor olsa da bazı komplikasyonlar oluşabilir.

Anestezi nedeniyle oluşan riskler: İlaç reaksiyonları ve solunum problemleri
Cerrahi ile ilişkili riskler: Kanama ve enfeksiyon
Sezeryana özel riskler: Safra kesesi veya uterus enfeksiyonu, idrar kanallarında ve bebekte oluşabilecek hasarlar

Bebek ve anne için doğum şeklini belirlerken; sezeryanın veya normal doğumun avantaj ve dezavantajları göz önünde bulundurulmalı, doktorun önerileri ve değerlendirmeleri dikkate alınmalıdır. Annenin veya bebeğin hayatını tehlikeye sokacak herhangi bir durumda doğum sezeryanla yapılmalıdır. Anne ve bebek sağlığı için en sağlıklı ve doğal olanın normal doğum olduğu artık dünyada yaygın kabul görmektedir, bu nedenle zorunlu olmadıkça sezeryan yapılmaması ve normal doğum oranlarının ülkelerde daha fazla arttırılması önerilmektedir.

Erken Doğum Riski

Doğumun 36. gebelik haftası tamamlanmadan gerçekleşmesi, “erken doğum (preterm)”, bebeğe de “prematüre” adı verilir. Prematüre bebekte başta akciğerler olmak üzere bazı organların gelişimi henüz tamamlanmamış olduğundan erken doğum, bebeğe yoğun bakım gerektirir. Prematüre bebekler, genellikle yoğun bakım ünitesine ihtiyaç duyacağı için erken doğum riski bulunan anne adaylarının, bebek yoğun bakım ünitesi bulunan bir hastanede  doğum yapması, bebeğin yaşayabileceği olası komplikasyonların azaltılması yönünden önemlidir.

Erken Doğum Riski Bulunan Anne Adayları 
• Hipertansiyon hastaları,
• Diyabet hastaları,
• 17 yaşından küçük ya da 35 yaşından büyük olanlar,
• Daha önce erken doğum yapmış olanlar,
• Daha önceden çoğul gebeliği olanlar,
• Sigara, alkol ya da ilaç kullananlar,
• Alt genital sistemde enfeksiyon geçirenler,
• Rahim ya da rahim ağzı anormallikleri olanlar.

Anne Karnında Cerrahi Müdahaleler

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Gebelik sürecinde bebeğin gelişimi yakından takip edilirken karşılaşılan bazı komplikasyonlarda gerekli görülürse anne karnında bebeğe cerrahi girişimle tedavi uygulama yapılabilir.

Amnioinfüzyon  Sıvı Takviyesi: Erken membran rüptürü olmayan durumlarda (vagiandan amnion sıvı kaçağı olmayan hallerde) amnion sıvısı yok denecek kadar azalmış gebeliklerde, yapılan inceleme sonucuna göre karar verilerek, bebeğin anne karnında büyüme ve gelişmesine yardımcı olmak için amnioinfüzyon-sıvı takviyesi işlemi yapılır.

Amnioexchange Sıvı Değişimi: Bebeğin bağırsaklarının ilk üç aydan sonra karın dışında gelişimine devam ettiği durumlarda (Gastroschisis – Gastroşizis) bağırsak hasarının azaltılması için belli periyotlarda bebeğin içinde bulunduğu sıvı değiştirilmektedir.

Şant Uygulamaları: Özellikle bebeklerin mesane boynundaki bir tıkanıklığa bağlı olarak idrar yapamadıkları durumlarda “Vezikoamniotik Şant” uygulaması ile bebeğin mesanesinin geçici olarak amnion boşluğuna akışı sağlanır.

Akciğerlerinde  “kistik adenomatoid malformasyon” gibi hastalıklara bağlı olarak gelişebilen ve akciğer dokusu ile kalbin gelişim ve yerleşiminde değişikliklere yol açabilen büyük kistlerin varlığında “torakoamniotik şant” uygulamaları yapılır.

Kan Transfüzyonu:  Anne karnındaki fetusta çeşitli nedenlerle anemi (kansızlık) gelişirse, anne karnındaki bebeğe kan verilmesi işlemidir.

Fetoskopi: İkiz gebeliklerde bebekler arasında kan geçişine bağlı “ikizden ikize transfüzyon sendromu” gelişirse, bebekleri besleyen “plasenta” denilen organ yüzeyindeki anastomozlar (bağlantılar) lazer yardımıyla “koagule” edilerek, bebekler arasındaki kan geçişi tedavi edilir.

Gebelik ve Gebeliğin Takibi

Gönderildiği yer: Hamilelik Dönemi, Sağlık | 0

Gebelik ortalama 9 ay 10 gün veya 40 hafta devam eden bir süreçtir. Gebelik, 3 dönemde  değerlendirilir. İlk 3 ay “1. Trimester”, 4-6 aylar “2. Trimester”, 7-9 aylar ise “3. Trimester” olarak adlandırılır. Gebeliğin ilk 3 aylık dönemi yani “1. Trimester”, salgılanmakta olan gebelik hormonuna bağlı keskin değişimler ve vücudun gebeliğe alışma süreci nedeniyle gebeliğin diğer dönemlerine göre daha zor bir dönemdir.

Gebelik öncesi hasta değerlendirilmesi ve gebeliğe hazırlanması, gebelik takibidir. Bu kapsamdaki süreçler:
• Gebeliğin doğrulanması (Ultrasonografik olarak ve kanda gebelik testi- ẞ-hCG yapılarak)
• Gebelik rutin tetkiklerinin yapılması (Kan ve idrar testleri)
• Gebelikte genetik tarama testlerinin yapılması (Down sendromu-Trisomi 21, Trisomi 13 ve Trisomi 18)

Kent Hastanesi Doğum Kliniği’nde gebelik ultrason incelemeleri, ultrasonografi için radyoloji bölümüne ya da başka merkezlere yönlendirilme yapılmaksızın, kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarınca gerçekleştirilmektedir.

Genetik Tarama Testi Nedir?
Bebeğin kromozom anomalileri yönünden; Down sendromu-Trisomi 21, Trisomi 13 ve Trisomi 18 için belli bir risk grubunda olup olmadığı araştırılır. Bu test sonuçlarına göre anne-baba adaylarına bebeklerinin adı geçen kromozomal anomaliler yönünden riskli bir gruba girip girmedikleri yönünde bilgi verilir. Bu test sonuçlarına bakılarak “Bebeğiniz tamamen sağlıklı ya da hasta” demek mümkün değildir.

İlk 3 Ay Tarama Testi (İkili Test)
Gebeliğin 11-14. haftaları arasında yapılır. Ense kalınlığı (Nuchal Translucency) ölçümü ile anne kanında  “PAPP-A” ve “serbest ẞ-hCG” adlı iki hormona bakılarak, Down sendromu-Trisomi 21, Trisomi 13 ve Trisomi 18 için risk hesaplaması yapılır. Bu tarama testi sırasında kliniğimizde bebeğin sağlık durumunun değerlendirmesine ek katkı sağlayan parametreler de incelenir.

Bu parametreler:
• Bebeğin burun kemiği (Nasal kemik-nasal bone)
• Bebeğin yüz açısı (Facial açı-facial angle)
• Intrakranial şeffaflık (Intracranial translucency): Spina bifida erken tanısı için  • Ductus venosus doppler incelemesi
• Hepatik arter doppler incelemesi
• Uterin arter doppler incelemesi: Preeklampsi- gebelik hipertansiyonu ve bebekte gelişme kısıtlanması riskinin belirlenmesi
• Rahim ağzı (serviks) uzunluğu ölçülmesi: Erken doğum riskinin belirlenmesi

İkinci 3 Ay Tarama Testi (Üçlü-Dörtlü Test)
İlk üç ay tarama testini yaptıramamış olan hastalarda tercih edilir. Gebeliğin 15-21. haftaları arasında yapılır. Fetal biyometriye ek olarak, anne kanında serbest ẞ-hCG, estriol, AFP (üçlü test) ve Inhibin (dörtlü test) bakılarak Down sendromu-Trisomi 21, Trisomi 13 ve 18 için risk hesaplaması yapılır.
Önemli Not: Kliniğimizde her gebeye sadece bir tane genetik tarama testi önerilmektedir ve bu da ilk üç ay tarama testi (ikili test) şeklindedir. Sadece ilk üç ay tarama testini yaptıramamış olan hastalarımıza ikinci üç ay tarama testini (üçlü-dörtlü test) önermekteyiz. İki testin birlikte yapılıp, ayrı ayrı değerlendirilmesi sonucunda 100 gebeden 10’una (yanlış pozitiflik nedeniyle) gereksiz yere amniosentez yapılmış olacaktır. İki testin birlikte yapılabilmesi için entegre tarama yöntemi uygulanarak tek sonuç veren programlar kullanılıp, değerlendirme yapmak gerekmektedir.

Tarama test sonuçları, doktorunuz tarafından değerlendirilerek, riskli gruba girip girmediğiniz belirlenir. Yüksek riskli grupta olan hastalara “Genetik Tanı Testleri” önerilir.

Genetik Tanı Testleri
Tarama testleri sonucunda yüksek riskli bulunan gebelere genetik tanı yapılarak bebeğin kromozomları belirlenerek kromozomlarda sayısal ve yapısal anomali olup olmadığı belirlenir ve kesin sonuç verilir.

Bu testler:
Korion Villus Örneklemesi (CVS): Gebeliğin 11-14. haftaları arasında anne karnından iğne yardımı ile girilerek, plasentadan (bebeğin eşi) fetal hücreler aspire edilerek, genetik inceleme yapılır.

Amniosentez: Gebeliğin 16-22. haftaları arasında anne karnından iğne yardımı ile girilerek, amnion sıvısından (bebeğin içinde geliştiği sıvı) örnekleme yapılır.

Kordosentez: Gebeliğin 20. haftasından sonra anne karnından iğne yardımı ile girilerek göbek kordonundan bebeğe ait kan örneği alınarak yapılır.
Gebelik takiplerinin ultrasonografi eşliğinde (2 boyutlu, 3 ve 4 boyutlu, renkli doppler ve power doppler inceleme) yapılması

18-23 hafta genetik sonogram (ayrıntılı- detaylı ultrasonografik inceleme): Bebeğin organ gelişimi incelenir.

1 2 3 4 5 6 7 8